Sizinle hayatın içinden ve çok ilginç bir konuyu paylaşacağım.
Bir arkadaşım 4. sınıf öğretmeni ve Bursa’nın bilindik özel okullarından birinde çalışıyor. Burada önemli olan okulun adı değil, yaşanan durum. Onun sınıfında 9-10 yaşlarında 20 çocuk var. Bu 20 kişiden 6’sı dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nedeniyle düzenli olarak ilaç kullanıyormuş (kimisi Concerta adlı ilacı kullanıyormuş) . Diğer 2 öğrenci ise dönemsel olarak ilaç kullanıyormuş. Bir başka öğrencinin ailesi ise ilaç kullanıyorken, kullanmaktan vaz geçip bırakmış. Yani 20 çocuktan 9’u bu ilaçla tanışmış ve bunların 6’sı düzenli kullanıyor.
İlacın birkaç yan etkilerini yazayım da fikir versin. Bağımlılık yapabilen, büyümeyi yavaşlatabilen, yüksek tansiyon, yüksek nabız, inme ve kalp krizini riskini artırabilen bir ilaçmış. Karın ağrısı, nefes almada güçlük, kurdeşen, yüzde , dudaklarda , dilde ve boğazda şişlik oluşturabiliyormuş. Baş ağrısı, gergin hissetme, uykuya dalma güçlüğü, kalp atışlarında düzensizlik, değişken ruh hali ya da kişilikte değişiklikler yaygın görülen yan etkilermiş. Sık görülen yan etkilerden bazıları ise bulanık görme, ağız kuruluğu, uyku problemleri, baş dönmesi, sinirlilik. Ayrıca halüsinasyon ve psikotik belirtiler gibi daha ciddi yan etkileri de bulunuyormuş. Concerta kullanan ve kalp problemi olan çocuk ve erişkinlerde ani ölüm gözlemlenmiş. Bu linkte ilacın yan etkilerine dair daha fazla bilgi var. Göz atmak isteyenler için paylaşayım.
Çocuklar bu ilaçları sabah kahvaltısından sonra alıyorlarmış ve akşam son derse doğru ilacın etkisi geçiyormuş. Öğretmenleri ilacın etkisi geçince, çocuklardaki değişimin çok belirgin olduğunu söylüyor. Dediğine göre biri davranışlarını kontrol edemiyormuş. Diğeri ise sinirli davranışlar gösteriyormuş. İlaç sonrası hiç konsantrasyonları kalmadığını, akıllarına ders içeriği ile ilgisiz konular geldiğini ve onu söyleyene kadar sürekli söz hakkı istediklerini, bir başka arkadaşlarının söylediği cümleye karşı algılarının olmadığını söyledi. Ailelerin kimisi ilacı evde de vermeyi istiyormuş çünkü evde çocuklar kontrolden çıkıyormuş. Peki çocukları bu hale getiren, zavallı anne ve babaları psikiyatristin yazdığı bu ilacı kullanmaya iten asıl neden ne ?
Bu konuda size fikir verecek bir örnekten bahsetmek istiyorum. Mark Hyman adında uzun zamandır bilgilerinden yararlandığım Amerikalı bir fonksiyonel tıp doktoru var. Ona gelen bir ailenin Clayton adında 12 yaşında bir oğlu var. Daha önce gittikleri doktorlardan biri dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DHEB veya ADHD) nedeniyle çocuğa Ritalin adlı ilacı reçete ediyor. Aile ilaçsız olarak sorunu çözme yolunu araştırırken, Mark Hyman’a gidiyor. O ana kadar pek çok doktor tarafından psikolojik ve fiziksel sorunları olduğu belirlenen ve “şansız zavallı çocuk” diye bakılan bir çocuk olmuş Clayton.
Yaşadığı sorunlardan bazıları, okulda dikkatini toplayamama, çevresini rahatsız etme, okunması zor el yazısıymış. Öte yandan matematikte iyiymiş. Daha önce fiziksel olarak belirlenen hastalıklar: astım, çevresel alerjiler, tıkanık sinüs, geniz akıntısı, boğaz ağrısı, egzema, mide bulantısı, karın ağrısı, ishal, baş ağrısı, anüste kaşıntı, ağızda yara, kas ağrısı, kas krampı, ses ve kokulara aşırı hassasiyet, hapşırma, ürtiker, ciltte kaşıntılı şişkinlikler, sık yaşanan enfeksiyonlar. Zayıf uyku ve uyurken zor nefes alma. Ayrıca endişe, korku ve hamurlu (karbonhidratlı) yiyecekleri aşerme.
Benim notum: Yani bunca belirti kimde bir arada olsa, dikkat eksikliği olur zaten. İnsan bir hastalık yaşıyor, 3-5 gün hayattan kopabiliyor. Bunca sorun varken o çocuktan nasıl davranmasını bekliyoruz ki :) Neyse ben örneğe geri döneyim.
Daha önce gittiği 5 doktor, toplamda 7 farklı ilaç yazmış. Bunlar arasında dikkat eksikliği ve hiperaktivite için Ritalin, alerji ilacı, astım ve ürtiker için nefesle alınan ilaç, karın sorunları için mide asidi önleyici ilaç, baş ağrısı için ağrı kesici ilaç. 12 yaşındaki bir çocuk için kullanılan inanılmaz bir ilaç kokteyli ve üstelik çocuğukta fiziksel ve psikolojik olarak pek bir iyileşme olmamış.
Bu ilaçlar çocuğun sahip olduğu hastalıkların kaynağını yok etmek yerine, hastalığın belirtilerini yok ediyor. Örneğin başın ağrıyorsa ağrı kesici alıp, ağrıyı hissetmekten kurtuluyorsun ama aslında başta ağrı devam ediyor, sadece sen ilaç nedeniyle hissetmez hale geliyorsun. O ağrıyı ortaya çıkaran nedenin ne olduğunu bilmediğin gibi yok ta edemiyorsun. Bir sonraki ağrıya kadar konuyu geçiştirmiş oluyorsun. Ağrıyı oluşturan kaynak var olmaya devam ediyor.
Mark Hyman Clayton’daki sorunları bulmak için önce bedenindeki mineral eksikliklerine bakıyor. Clayton’da günümüzde çoğu çocuğun ve özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye sahip çocukların sürekli yediği değersiz besinlerle (fast food, junk food) besleniyor.
Yapılan kan testinde çok önemli mineral eksiklikleri belirleniyor. İşte birkaç tanesi:
1) Omega-3 yağları, EPA (eicosapentanoic acid), DHA (docosahexanenoic acid). Beynin % 60’ı DHA’ya gereksinim duyar ve eksikliğinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite, egzema ve bağışıklık sistemi zayıflığına yol açar.
2) Tryptophan amino asiti eksikliği. Bu serotonin hormonu (rahat ve mutlu olmayı sağlar), melatonin hormonu (uykuya dalma ve dinlendirici bir uyku uyumayı sağlar) salgılanmasında gerekli bir maddedir.
3) B6 vitamini, tryptophanın serotonin hormonuna dönüşümünü sağlar. Clayton’un sık değişen ruh hali, iyi uyuyamaması, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivitesi B6 eksikliğine bir işaretti. Üstelik diğer doktorların yazdığı bazı ilaçlar B6 vitamini eksikliğini daha da arttırmıştı.
4) Clayton’un kolundaki şişlikler (hyperkeratosis pilaris), A vitamini ve Omega-3 yağ eksikliğinin çok açık belirtisiydi.
5) Düşük D vitamini, bağışıklık sistemini zayıflatmıştı.
6) Diğer vitamin eksiklikleri örneğin E vitamini ve beta-karoten, unlu, şekerli gıdalar yediğini ve yeterli sebze ve tam tahıl yemediğini gösteriyordu.
7) Düşük çinko miktarı bağışıklık sisteminin zayıflamasına, vücuttaki ağır metal atılımının yavaşlamasına, dikkat dağınıklığı ve hiperaktiviteye yol açmıştı. Bu nedenle Clayton sürekli enfeksiyon, egzema, alerji ve hiperaktivite yaşıyordu.
8) Magnezyum seviyesi nedeniyle baş ağrısı, endişe, uykusuzluk, kas spazmı, kas krampı ve ağrısı, sese karşı hassasiyet yaşıyordu.
Tüm bu belirtilere ayrı ayrı değil bütünsel bir şekilde bakmak gerekli. Vücutta bağışıklık sistemi dengesini yitirmiş durumda. Bağışıklık sistemi pek çok uyaran tarafından ( gıdalar, çevresel alerjenler, küf, toksin, kronik enfeksiyonlar gibi) aşırı uyarılmış durumda.
Benim notum: Tüm bu belirtiler aslında vücudun yardım çığlıkları. Bu çığlıklar ağıza bant yapıştırılarak çözülmez, ancak geçici olarak susturulmuş olur. Sorunun kaynağını çözmek gerekir.
Clayton’a gıda intoleransı testi yapınca, bağışıklık sisteminin 18 gıdaya alerjisi olduğu belirleniyor. Bunlar arasında süt, yer fıstığı, maya, narenciye ve özellikle gluten (buğday,çavdar, arpa, yulaf) var. Bu gıdalar vücutta enfeksiyonu arttırmışlar.
Sindirim sisteminin dengesi bozulmuş durumda. Mide bulantısı, ishal, karın ağrısı, anüste kaşıntı, hassas mide Clayton’un sindirim dengesinin bozulduğunun açık belirtileriydi. Sık kullanılmış olan ANTİBİYOTİKler, bağırsak florasını bozup, zararlı mantar sayısının artışına yol açmıştı. Bu ise bağırsakta delikler oluşarak sızdırmasına yol açmıştı. Sızdıran bağırsaktan kana geçen sindirilmemiş gıda parçaları, toksinler, gıda alerjilerine, vücutta alerjik reaksiyona ve enfeksiyona yol açmıştı. İşte bu nedenle bağışıklık sistemi çok kızgındı.
Vücutta metal birikmesi, bunarın vücuttan iyi atılamadığına işaretti. Clayton’a yapılan testlerde vücudunda yüksek oranda cıva ve kurşun bulundu. Büyük olasılıkla onun bu ağır metallerle olan ilişkisi, diğer çocuklar kadardı ama mineral ve vitamin eksiklikleri bu ağır metallerin vücudundan atılmasını önlemişti. Bu nedenle vücut, bu ağır metalleri organlarda depolamıştı. Cıvanın sindirim sistemi ve bağışıklık sistemi problemlerine, ayrıca bilişsel problemlere yol açtığı biliniyor. Kurşunun ise bilişsel ve davranışsal problemlere yol açtığı biliniyor. Kurşun birikimi ve çevresel toksinlerin, dikkat dağınıklığı ve hiperaktiviteye yol açtığı yakın zamanda yapılan bir araştırma ile çok net olarak ortaya kondu.
Kirlenmiş bir Dünya’da yaşayan, Çin’de üretilen ve kurşun içeren boyalarla boyanan oyuncaklarla oynayan, ayakabılarla dışarıdan gelen, kurşun bulunan yerlerde yuvarlanan her çocuk gibi Clayton da endüstri devriminden nasibini almıştı. Ayrıca evindeki olabilecek siyah küf gibi çevresel toksinlerden, gıdalara konan zararlı koruyuculardan da etkilenmiş olabilir.
Clayton’un sorunu Ritalin eksikliği veya kötü anne-baba değildi. Sorun yediklerinde ve çevresel kirlilikteydi. Bunlar bedendeki 7 sistemin dengesini bozmuştu.
Gelelim çözümün basitliğine. Dikkatlice sorunun kaynağını belirledikten sonra (ki bunlar mineral ve vitamin eksikliği, toksik gıdalar, gıda alerjileri, gluten, çevresel toksinler, gıdalara eklenen koruyucular, vücutta mantar sayısında atış), fizyolojik fonksiyonu onaracak eksikleri takviye ettik (multivitamin A, omega 3 yağları, B6 vitamini, çinko, magnezyum, D vitamini, sağlıklı bağırsak bakterisi, uyku ve endişe için 5-hydroxytryptophan). Clayton’un sağlık ve beyin fonksiyonları sonunda normale dönmeye başladı.
Tedavi ile ortaya çıkan değişime dair fikir verecek iki fotoğraf paylaşıyorum. Fark inanılmaz. İki ay içinde ortaya çıkan değişim bu.
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1553552349813-3LNAJ1CBM1Y9V305Y8UU/tedavi+oncesi.jpg" alt="Tedavi öncesi Clayton’un el yazısı." />
Tedavi öncesi Clayton’un el yazısı.
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1553552391877-9HDEY8W0ILMH7R2HQZV1/tedavi+sonrasi.jpg" alt="Tedavi sonrası Clayton’un el yazısı." />
Tedavi sonrası Clayton’un el yazısı.
Clayton ve annesi var olan durumu değiştirmek için kararlı ve gayretlilerdi. İkinci iki aylık dönemde daha önce kullandığı tüm ilaçları kullanmayı bıraktı. Ruh hali ve davranışları tipik bir 12 yaş çocuğuna döndü. Dikkatini toplayabilmeye başladı, rahatsızlıkları ve endişe hali tümüyle yok oldu. Clayton hayatında ilk defa kronik hastalıklar ve belirtileri olmayan bir hayat yaşamaya başladı. Ürtiker, astım, kronik burun akıntısı, anal kaşıtı, karın ağrısı, bulantı, ishal, baş ağrısı, kas kramparı, yüksek sese hassasiyet tümüyle yok oldu. Ve sonunda uykuya dalıp tüm gece boyunca aralıksız uyuyabildi. Ayrıca okulda sosyal ve akademik olarak başarılı olmaya başladı ki bu daha önce hiç olmamıştı.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite olan çoğu çocuk ilaç kullanmadan, diyet ve yaşam tarzı değişimleri ile iyileşebilir.
Bu konuda Mark Hyman’ın önerilerini yazıyorum sizlere.
1) Gerçek gıdaları yiyin, Koruyucu maddeler, şeker, trans yağ içeren işlenmiş gıdalardan uzak durun. Çocuklardaki obezite ve dikkat eksikliğiı-hiperaktivite ve davranış bozukluğu arasında çok yakın bir bağ olduğu belirlendi.
2) Hassasiyet yaratan gıdalardan uzak durun. Clayton 18 gıdaya karşı alerjikti. Bu gıdalardan en sorunlu iki tanesi gluten ve süt-süt ürünleriydi. Dikkat dağınıklığı yaşayan çocukların idrarlarında, yeterince parçalanmamış gluten ve süt moleküllerine çokça rastlanmıştır. Bu nedenle bu gıdaların en azından 6 hafta boyunca TÜMÜYLE kesilip değişimin gözlenmesini öneriyor.
3) Mineral eksikliklerinin belirlenmesi gerekiyor. Magnezyum, çinko, selenyum, tyrosine ve ya asitleri eksikliği, dikkat eksikliği ve hiperaktivite yaşayan çocuklarda bu hastalığın gelişmesinde büyük rol oynuyor. Bu minerallerin nasıl kullanılacağı konusunda bir fonksiyonel tıp doktorundan yardım alabilirsiniz.
4) Bağırsağınızı iyileştirin. Yıllardır deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum ki bağırsaktaki dengenin bozulması, hastalanma garantisi demek. Depresyondan otizme, obsesiflikten dikkat dağınıklığına, bunamadan Parkinson’a neredeyse tüm hastalıkların başlangıç noktası bağırsaklar.
5) İltehaplanma önleyici (antiinflamatuar) bir beslenme uygulayın. İltehaplanma neredeyse bütün beyin problemlerine yol açan nedendir (örneğin otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, Alzheimer, depresyon). Sadece beyinde değil tüm organlarda ve bedenin her yerinde probleme yol açar. Yağ asitleri takviyesi almanın yanı sıra, deniz balıkları (dip balıkları olmamalı) ve bitkiler (örneğin keten tohumu -öğütülerek) kullanılmalıdır.
6) Oksidatif stres ve glutathione eksikliği, bunama, depresyon, Parkinson’s, otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bağlantılıdır. Bu nedenle antioksidant içeren gıdaların bolca yenmesi gerekir (içi ve dışı renkli sebze ve meyveler).
7) Detoks yapmak gerekir. Çocuklarda ağır metal birikimi, özellikle genetik yatkınlığı olanlarda, dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye yol açan nedenlerden biri. Toksinlere herkesin bedeninin verdiği tepki farklıdır. Kimisi bedeninden ağır metalleri çok kolay atar ama kimisi atamaz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite, genelde toksinleri kolay atamayanlarda gelişir.
Unutmayın. her çocuğun davranış probleminin altında farklı nedenler olabilir. Fonksiyonel tıp doktorunuzla birlikte sağlığa giden yolu bulabilirsiniz. Bazen kullandığınız ilaçları bırakmak zor olabilir ve bazı riskler içerebilir. Bu aşamayı doktorunuzla birlikte yürütün. Kullandığınız ilaçları aniden bırakmayın ! Bu gibi ilaçların zamanla azaltılarak bırakılması gerekir ve bunun ne kadar sürede nasıl yapılabileceğini doktorunuz bilir.
Evet, hala okuyorsanız kutlarım sizi. Yazının bu kadar uzun olacağını düşünmemiştim ama oldu :)
Çocuklar bizim geleceğimiz, onları anlamamız ve bazı alanlarda rehberlik etmemiz gerekiyor. Kokainden 8 kat fazla bağımlılık yapan ŞEKERi onlara uzatırken ne yaptığımızın farkında mıyız ? Büyük anneler sevgisini börek, çörek yaparak göstermeye çalışırken, o çocuğunu bağırsak florasında nasıl bir hasar yarattıklarını biliyorlar mı ? Bir sınıfın yarısı bu haldeyse, gelecekte bu çocuklara kim bakacak ? Sağlıkları için adım atma zamanı. Yardım istiyorlar, duyuyor musun ?
Yazımı tamamlarken ne yapacağını ve nereden başlayacağını bilmeyen anne ve babalara bir yol göstereyim istedim. Dr. Natasha Campbell-McBride adında bir nörolog GAPS adını verdiği bir beslenme şekli ile iki otistik çocuğunu iyileştirmiş. Bu doktor bilgilerini bir kitapta toplamış ve bu kitabın Türkçe’sini bu linkten alıp okuyabilirsiniz.
“Benim kitap alıp okuyacak zamanım yok” diyenler için ikinci seçenek şu. Tüm Dünya’da, bu doktorun açtığı eğitim kurslarını tamamlayan doktorlar var. Türkiye’den bu eğitimi alan doktorlara bu linkten ulaşabilirsiniz. Bu doktorlardan biri size ne yapmanız ve nereden başlamanız gerektiği konusunda yol gösterecektir.
Umarım fikir verebilmişimdir. Benden bu kadar ;)
Not: Blog yazılarımı düzenli takip etmek isterseniz aşağıdan e-posta adresinizle kayıt yaptırabilirsiniz.
Yorumlar