Geçenlerde bir çiftle görüştüm. Çok keyifli bir sohbet oldu. Fotoğraflardan, düğün hazırlıklarından, hayata dair pek çok konudan konuştuk. Bir ara hangi marka ve model fotoğraf makinasını kullandığımı ve objektiflerimi sordular. Hemen arkasından açıklama yapma gereği duydular. Kuzenleri tembihlemiş sormalarını. Kendilerinin konu hakkında pek bilgileri olmadığını ama kuzenlerinin amatör olarak fotoğrafla ilgilendiğini söylediler. Gülümsedim ve sorularını cevapladım. Kuzenleri, dijital fotoğraf sürecinde her üç kişiden birinin fotoğrafçı olmayı deneyimlemesi nedeni ile onları kendince korumak istemiş anlaşılan. Tümüyle iyi niyetli bir yaklaşım. Konu şu ki fotoğraf makinasının ve objektiflerin profesyonel fotoğraf çekimine uygun olması, benim profesyonel olmamı sağlar mı ? Cevap hayır. Bazen sıranın hobilere yer vermeye geldiğini düşünen yetişkinlerin, elinde bir araba parası ederinde ekipmanla, yaprak veya çiçek fotoğrafı çektiğine tanık oluyorum. Bunda yanlış olan bir durum yok. Kim ne isterse onu yapar.
Profesyonel kelimesi geçen on yıl içinde aklımı kurcalayan bir kavram olmuştu. Bazen kendilerinden ve yaptıkları işten bahseden kişiler, falanca yıldan bu yana profesyonel olarak bu işi yapıyorum derler. Bu yılı neye göre belirlediklerini hep merak etmişimdir. Sanat alanlarında bu yılları veya dönemleri belirlemek daha zor gibi geliyor bana. Çünkü aklınızda, kendinize dair beklenti çıtanızı durmadan yükseltmeniz nedeni ile o çıtaya belki hiçbir zaman erişilemiyor. Bu durumda sanatta profesyonelliği tanımlamak biraz daha zorlaşıyor. Bir yerde şöyle bir tanım duydum: "Profesyonel kişi bir işi daha hızlı ve verimli yapan kişidir." Bu tanımı duymak beni rahatlatmıştı.
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1432114377907-Y3TVZOBJ7F1GCRWVD9BU/bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-1" alt="bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-1" />

<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1432114444966-29FOIKX3BM9PFB487W7W/bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-2" alt="bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-2" />

Fotoğraf çekmeye yeni başlamış birinin aklında biraz gezinmek ve karşılaştığı durumlardan bahsetmek istiyorum. Bu yolculuk profesyonel olma süreci hakkında en iyi fikri verecektir diye düşünüyorum.
Bütçenin el verdiğince profesyonel bir fotoğraf makinası alınır. Aslında daha işe yarar bir objektif alınabilecekken, daha büyük göründüğü için kalitesiz bir objektif seçilir. Makina ve objektif ne kadar gösterişli ise fotoğrafçı o kadar işini iyi yapıyordur diye düşünülür ki ilgisi yoktur. Diyelim ki düğün fotoğrafı çekecek olsun bu kişi. Fotoğrafını çekeği çift ile düğün günü belli bir yer ve saatte buluşmak üzere anlaşırlar. O gün buluşma saatinden yarım saat önce mekana varan fotoğrafçı, çifti beklemeye başlar. Bir saat geçer ama gelen giden olmaz. Telefon eder. Tahmin edildiği gibi kuaför saçı ve makyajı bozulmasın diye gelini en son hazırlamıştır ve iki saatlik bir gecikme vardır. Gelin arabasını kullanan ve yolda süslettiği gelin arabası ile bahşiş terörüne uğrayan gergin damat, sinirini kuaförden geç çıkan gelinden çıkarmıştır. Hayatlarının en mutlu günü olduğu vaad edilen gün, onlar için kabus gibi ilerlemektedir ve bu duruma düşen tek çiftin onlar olduğunu düşünürler. Bu gergin modda arabadan inen çifti fotoğrafçı karşılar. Karşısında sevgi dolu bir çift yerine, o an birbirinin yüzünü görmek istemeyen bir çift ile başbaşadır. Fotoğraf makinası profesyoneldir ama psikolog değildir :) Durumu nasıl yönlendireceğini ve hayalini kurduğu fotoğrafları bu çiftle nasıl çekeceğini bilmemenin çelişkisi ile boğuşurken, damadın telefonu çalar. Arayan damadın babasıdır ve gelin alma için çok geç kalındığını ve bir saat içinde evde olması gerektiğini söyler. Damat fotoğrafçıya döner ve yarım saatimiz var, sen çabuk çek, gelin almaya yetişmemiz gerekiyor der. Gelin ve damat bir nevi düğün fotoğraflarından vaz geçmiş moddalardır. Fotoğrafçı cebinden sihirli değneğini çıkarır ve yarım saatte söz verdiği 1000 adet fotoğrafı çeker :) Bu bölümü şaka tabi. Fotoğrafçının o anki ruh hali bence çiftinkinden daha kötüdür. Gelin ve damat nasıl duracaklarını bilmezler ve fotoğrafçıya ne yapmaları gerektiğini sorarlar. Fotoğrafçının da çok bir fikri yoktur ve el ele tutuşun veya sarılın der. Beş dakika sonra sürekli aynı şeyi yapan çiftin yüzünde huzursuzluk ifadesi belirmeye başlamıştır. Fotoğraflarının hep aynı pozlardan oluştuğunu düşünüp rahatsız olmuşlardır. Fotoğrafçının aklına birden o klasik poz gelir. Damadın diz çöküp, gelinin elini öptüğü poz. Bizim kültürümüzde el öpme farklı durumlarda (daha çok saygı nedeni ile yaşça epey büyüklerin eli öpülür) gerçekleşmesine karşın, fikir olarak sıkışıp kalmıştır ve bu fotoğrafı çeker. Fotoğrafçının beyni bir tür "fabrika ayarlarına" geri dönmüştür. Çünkü normalde bu tarz fotoğrafları sevmez ama çaresizlikten çekmek durumunda kalmıştır. Çift yarım saat sonra bu kadar yeter der ve güzel şeyler çıktı mi diye sorar. Bu soruya ne cevap verilebilir ki ? Zavallı evet demek durumunda kalır. Çift gelin arabasına biner ve düğün gününün telaşına yetişmeye çalışır. Fotoğrafçı makinanın dijital ekranından çektiği fotoğraflara bakar. Oysa o nasıl bir çekim hayal etmiştir ama sonuç nasıl olmuştur. Benim suçum değil diye düşünür. Çiftin suçu mudur ? Bu sorunun cevabı bulunamadan ertesi gün olur. Çift heyecanla fotoğrafçıyı arar. Neşelilerdir, üzerlerinden sanki bir yük kalkmış ve tüy gibi hafiflemişlerdir. Bir önceki günkü ruh hallerinden eser kalmamıştır. O can alıcı soruyu fotoğrafçıa sorarlar. Fotoğraflar nasıl ? Bize gösterdiklerin kadar güzeller mi ? Fotoğrafçı kuzeninin düğününü fotoğraflamış ve çifte örnek olarak göstermiştir ama kuzeni ile olan çekim hiç böyle geçmemiştir. Çiftin sorusuna bir cevap geveler ve en kısa sürede fotoğrafları göndereceğini söyleyerek telefonu kapatır. Ne yapacağını bilemez. Bu travmayı yaşamayı hiç ummamıştır. Oysa daha önce gözlemlediği çekimlerde herşey yolunda gitmiştir, fotoğrafçının tek yaptığı şey deklanşöre basmak olmuştur. Kendisi de aynı şeyi yapmıştır ama sonuçların diğer fotoğrafçınınkiler ile aynı olmadığı kesindir. Farkın fotoğraf makinası ve profesyonelliği ile pek ilgisi olmadığı ortadadır. Profesyonellik makinada değil, onun arkasındaki gözdedir ve bunun fotoğraf çekerken dışarıdan farkedilmesi pek olası değildir.
Zavallı yeni fotoğrafçının travması burada bitmez. Çektiği fotoğrafları güzelleştirek için Photoshop denen programdan faydalanmaya karar verir ki bu program deniz deryadır. Programa hakim olabilmek, ciddi emek ve zaman gerektirir. Günlerini, aylarını bu fotoğrafları güzelleştirme çabalarıyla geçirir. Fotoğrafları çifte epey geç te olsa gönderir. Onca emeği mutsuz cümlelere yol açar. Çift fotoğrafları beğenmediklerini, üzerindeki düzenlemelerin hiç güzel olmadığını ve fotoğrafların düzenlenmemiş halleri ile almak istediklerini söyler. Oysa fotoğrafçı orijinal fotoğrafların üzerinde değişiklik yapmıştır ve ham fotoğraflar artık yoktur. Yeni bir kabus silsilesi yola çıkmıştır. Fotoğrafçının hayal ettiği iş ile gerçekleşen arasında dağlar kadar fark vardır. Hatanın nerede olduğunu bilemez. Çok basit görünen bu işi yapamamanın verdiği utanç ve sinir içinde günlerini geçirir. Fotoğrafçının profesyonellik dünyasına hoşgeldiniz. Hala fotoğraf makinamın modelini söylememe gerek var mı ?
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1432114489210-HF5LQQDXMSS1TGYHXYOC/bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-3" alt="bursa-dugun-fotografcisi-demet-argun-fotograf-3" />

Comments