Aşağıdaki heykel nedense beni çok etkiledi. Heykelin adı "Self Made Man" ve heykeltraşı Bobbie Carlyle. Hikayesine buradan ulaşabilirsiniz. Heykeldeki adam bir kaya parçasını yontarak kendini ve geleceğini şekillendiriyor. Hayatı anlatan daha güzel bir heykel olabilir miydi bilmiyorum.
Bu bayram tatili benim için farkındalıkları çok bir tatil oldu. Eski benle, yeni benin birlikte çıktığı bir tatil gibiydi. Bu blog yazısını yazmaya yönlendiren bu oldu.
Bir fotoğrafçı olarak, fotoğraf düzenlerken YouTube videoları dinlemeye bayılıyorum. Bu benim için kitap okumanın yeni yöntemi denebilir. Aynı anda iki şey yapabilmek güzel :) Geçenlerde Bruce Lipton adında bir biyoloğun konuşmalarına denk geldim ve sayesinde hayatımda ilk defa, evrenin işleyişini bilimsel olarak ve anlaşılır şekilde anlatan birini bulmuş oldum. Bu arada bilim zaten evrenin işleyişini çözümlemeye çalışan bir alan olarak tanımlanıyor. Her nedense bilime yıllardır bu anlamı verememişim, bu da yakın zamanda farkettiklerimden biri :)
<img src="https://images.squarespace-cdn.com/content/v1/540d8c5ae4b02405057a24b0/1535224470881-E7LIM2T8NFUZGCAY6718/self-made-man.jpg" alt="self-made-man.jpg" />
Bruce Lipton bir bilim insanı ve kök hücre üzerine yaptığı deneyler sayesinde farkettiği çok şey olmuş. Ayrıca başka bilim insanlarının çalışmalarını da inceleyerek, bizlerin hayat yolculuğuna ışık tutan bir kişi. Bunun "Kendini Yaratan Adam" heykeli ile olan ilgisine geliyorum şimdi :)
İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyorki, bizler anne karnında 4. aydan bu yana öğrenmeye başlıyoruz. Bu süre ile 7. yaş arasında, bir sünger edasıyla gördüğümüz, duyduğumuz ya da enerjisini algıladığımız her duyguyu aralıksız olarak biliçaltımıza kaydediyoruz. Bu kayıtların büyük bölümü aile, okul, mahalle gibi çokça zaman geçirdiğimiz ortamlardan geliyor. Tabi artık bu gruba televizyon ve sosyal medyayı da eklemek gerekli.
Öte yandan bilinçaltının dışında bir de bilicimiz var. Bilinç, dış etkenlerden etkilenmemiş olan gerçek yapımız, yeteneklerimiz, hayallerimiz, kapasitemiz. Bilincimiz bizim her yönden harika yapımız. İşin can sıkıcı yönü şu ki biz günlük hayatımızda bilincimizi % 5, bilinçaltımızı ise %95 oranında kullanıyoruz. Yani toplumun yarattığı biz %95, gerçek biz ise %5 oranında hayat buluyor. Tabi şu bilgiyi de ekleyeyim, bu %95'in %70'i ise negatif duygulardan, yetersizlik hissinden ve kendi kendini sabote edici yaklaşımlardan oluşuyor. Peki neden böyle ?
Doğada yaşayan pek çok hayvana göre daha güçsüz (tırnakları zayıf, diş ve çenesi güçsüz, derisi ince) olan biz insanların, güçlü olduğu alan ise düşünmek. Ve düşüncelerimiz yardımı ile bizler, hayatta kalmayı başarıyoruz. Nasıl mı ? Başımıza gelebilecek kazalar, kötülükler, can sıkıcı durumlara dair kendimizce önlemler alarak yapıyoruz bunu. Bunu nasıl yapacağımızı ise çocukken öğreniyoruz. Sıcak sobaya yaklaşınca annemiz "aman değme, yanarsın" diye acı dolu yüz ifadesiye bağırıyor. Kadıncağız haklı tabi, çocuğu yansın istemiyor. Ya da taşlı yolda koşan çocuğuna "aman düşersin, koşma" diyor. Çocuğu ise kendisinin o yolda koşmak için yetersiz olduğunu düşünüyor. Belki dizi kanamıyor ama akıl yetersizlik hissiyle birlikte, bilinçaltına bunu kaydediyor. Okulda derslerden yüksek not alınca anne ve babamız, bizi bu durumdan dolayı kutluyor, ekstra sevgi ve övgü gösteriyor. Bu, bizim sevilebilmemiz için yüksek not almamız gerektiği öğretisiyle bilinçaltımıza yerleşiyor. Derslerden düşük not aldığımızda kendimizi yetersiz ve değersiz hissediyoruz. Oysa bizim değerimizin derslerden alınan notla ne ilgisi olabilir ki ! Bu ve bunun gibi pek çok öğreti, biz farkında olmadan bilinçaltına yerleşip, ilerleyen hayatımızda günümüzün %95'inde ortaya çıkıp bizi yönetiyor. Anlayacağınız, hayatımızın büyük bölümünü, başkalarının isteyerek veya istemeyerek bizim üzerimizde oluşturduğu öğretilerle yaşıyoruz. Dünyaya onların gözleriyle bakıyoruz ve daha kötüsü bunun farkında bile değiliz. Sanıyoruz ki tek bakış açısı var ve o da bizim bildiğimiz ya da daha doğrusu, bize öğretilen. Oysa daha pek çok farklı bakış açısı var. Biz bunun farkında olursak, bu durumu değiştirebiliriz. Gerçek biz yani bilincimiz, bizim bilge yönümüz, bize verilen öğretilerden daha iyisini biliyor. Bu heykel bence, üzerimize yapışıp bizi kaplayan başka insanların öğretilerinden ve etkilerinden sıyrılıp, kendi gerçek yapımızı ortaya çıkarma serüvenimizi anlatıyor. Bu serüvene HAYAT deniyor ve kahramanı biziz. Tünelin sonunda ışık var. Farkında olmadan bizi limitlendiren bu öğretilerden kurtulma yolları var. Bu blog yazımı burada bitireyim. Başka blog yazılarıma da konu bırakmış olayım :)
Not: Blog yazılarımı düzenli takip etmek isterseniz aşağıdan e-posta adresinizle kayıt yaptırabilirsiniz.
Comments